27 Aralık 2008 Cumartesi

Hemsire Oyunu

Biraz sabredin oyun açılacaktır. Gelen hastaları doktorlara gösterin. Mouse le oynayın.


Taksicilik Oyunu

Bir taksiniz var ve insanlar sizden hizmet bekliyor. Yeşil yuvarlak içinde yanan insanları taksinize alacaksınız ve istedikleri yere götüreceksiniz (sol üst köşede yön işareti). Paranıza para katın ve taksinizi yenileyin.


Bilgisayar Parcalama Oyunu

Bilgisayarınız bazen sizi öyle delirtiyor ki onu kırmak parçalamak istiyorsunuz değil mi. Merak etmeyin biz size bu oyunu bulduk ve artık bilgisayarınıza kızdığınızda buraya girip dilediğiniz gibi bilgisayar parçalayabilirsiniz. İyi Oyunlar


Muro Oyunu

İşte Muro sizlerle. Muro'yu dilediğiniz gibi dövün yumruklayın, tokatlayın. Muro'yu sizin ellerinize bırakıyoruz.


Yilbasi Hediyesi Oyunu

Oyun SAĞ ve SOL YÖN tuşları ile oynanıyor.
Yılbaşı gecesi bütün hediyeleri siz toplayın kazanan siz olun. İşte sizlere mükemmel bir oyun daha. Yılbaşı Gecesi

23 Aralık 2008 Salı

A Vampyre Story

A Vampyre Story





Macera oyunlarının son yıllarda kan kaybettiği, çoğu oyuncunun göz ardı edemeyeceği bir gerçek. Bu tür oyunların azalmasının yanı sıra, artık eskisi gibi kaliteli oyunlar da göremez olduk. Bu yüzden yıllarca, bütün gözler ister istemez kaliteli macera oyunlarının yapımcılarına çevrilmişti, “ne varsa eskilerde var” denilerek. İşte o sıralar, efsanevi macera oyunlarından Monkey Island’ın yapımcıları, yepyeni bir oyun duyurmuştu ki, bu olay bütün macera severlerin uzun bir bekleyişe girmesine yol açtı.

İlk kez 2004 yılında duyurulan yapım, 2006 yılında çıkarılacak olmasına rağmen, çeşitli şanssızlıklar yaşayarak defalarca ertelendi, yapımcı değiştirdi. Oyunun asıl yapımcısı Bill Tiller, 9 yıl LucasArts'ta sanat yönetmeni olarak çalıştıktan sonra, firmayla sorunlar yaşayarak, AVS(A Vampyre Story) projesi bitmeden LucasArts'tan ayrıldı. Bu ayrılığın sonucu Bill Tiller, Autumn Moon firmasını kurarak, AVS’nin yapımına kaldığı devam etti ve ilk olarak 1995 yılında, kafasında tasarladığı AVS, 2008'in son çeyreği itibariyle nihayet hayat buldu.
Yıl, 1985. Gizemli olaylar sonrası annesini kaybeden Shrowdy Von Kiefe, büyük bir yalnızlık içindedir. Odip kompleksi hastası olan Shrowdy, bu duruma daha fazla katlanamaz ve yeni bir yoldaş arayışında, Paris Opera Sanatları enstitüsüne gider. Halka açık opera gösterimi yapan genç öğrencileri izlerken, aralarından birine aşık olur: Mona De Lafitte. Shrowdy'nin gözlerinde artık tam bir tanrıça gibidir Mona. Onunla birlikte, Draxsylvania'da ki kasvetli şatosuna gelmesi için hediyeler sunarak ayartmaya ve etkilemeye çalışır Shrowdy. Fakat Mona, Shrowdy'nin bu teklifini önemsemez, çünkü hayallerinde dünyaca ünlü bir opera sanatçısı olup, büyük şehirlerde varlıklı bir şekilde yaşamak vardır. Sabırsız vampir, Mona’yı büyüyle etkisi altına alır ve hemencecik onu şatosuna kaçırır. Mona'yı boynundan ısırarak onu bir vampire dönüştürür ve kaçmasını engelleyerek onu kaleye büyüler ile kilitler. Hayatta kalabilmesi için ona şarap diye kan içirir ve karanlıkta tutar hep. Mona, kendisinin bir vampir olduğundan neredeyse hiç haberi yoktur bu yüzden. Her gece Shrowdy, şarap(!) bulmak için dışarı çıkar, Mona'yı kalesinde kilitleyerek. Mona ise kaledeki yalnızlığını gidermek için, kendisine Froderick adında huysuz ve esprili bir yarasayı arkadaş edinir. Bir gece, Shrowdy avlanmak için tekrar şehre inerken, iki vampir avcısı tarafından avlanır. Bu yüzden Mona, kazara Shrowdy'nin kontrolünden kurtulmuş olur, fakat hala kalede kilitlidir. Mona, Froderick'in yardımı ile kaleden kurtulmaya ve hep hayal ettiği o hayata kavuşmak için Paris’e gitmeye karar verir. Oyunumuz burada başlar.

A Vampyre Story, genel olarak karışık bir yapıya sahip olmayan, 3. kişi kamera açısına sahip, Point&Click tarzı bir macera oyunu. Her macera oyununda olduğu gibi çeşitli eşyaları kullanıp, bulmacaları çözüyoruz. Kimi zaman birbirine bağlı olan bu bulmacalar, ağır bir şekilde işlenmeyerek oyunun ilerleyişini sıkmamış ve yavaşlatmamış. Ortamlara alıştıktan sonra, neleri ne için kullanacağınızı çözmek, fazla vakit almıyor. Karakterler arasındaki diyaloglar yeteri kadar yönlendirici oluyor zaten konunun ilerleyişinde. Bu noktada oyunun diğer macera oyunlarından herhangi bir farkı yok ve sıkıcı olmaktan, abartısız bulmacalar ve düzenli ilerleyişle kurtulmuş diyebiliriz. Yapımda, karakterlerimizden Mona'yı kontrol ediyoruz. En yakın arkadaşı Froderick'in ise bazı noktalarda işlevi oluyor. Onun dışında Froderick, genelde fikir verme, espri yapma gibi işleri üstlenmiş durumda. Aslında bu durum, oyuncuda hafif bir merak ve eğlence dalgasını yaratıyor. Çünkü kimi zaman Froderick ve Mona arasındaki diyaloglar oldukça eğlendirici ve komik oluyor. Her şeye diyecek bir lafı olan Froderick, oyun boyunca varlığını hissettiriyor. Bu yüzden oyunu bir adım öne çıkaran unsurlardan birinin diyaloglar olduğunu söylemek abartı olmaz. Her konuşmaya Mona'nın fiziksel olarak verdiği tepki de farklı ve bu göz alışkanlığı sıkıntısını engelleyen diğer bir etken. Bu noktada oyunun yüksek sayıda animasyonlar ile desteklendiğini fark ediyoruz. Fakat animasyonların diyaloglar kadar başarılı olduğunu söyleyemeyiz. Karakterler arası ve nesnelerle olan etkileşim, kimi zaman 'nesnelerin birbiri içinden geçmesi' gibi sorunlarla karşılaşıyor. Bu olay, çoğu oyunda bulunan bir durum, fakat AVS bir noktada bu oyunlardan ayrılıyor. Grafikler Yapımda 50’nin üzerinde el çizimi mekân kullanılmış ve bu çok şık duruyor. Fakat bu durum az önce belirttiğimiz sorunun da sırıtmasına sebebiyet veriyor. Oyundaki mekânlar el çizimi olduğu için, etkileşimi bulunan eşyalar biraz garip duruyor ve haliyle iyi oturmamış gibi görünüyorlar. Onun dışında grafikler oyunun havasıyla başarılı bir şekilde birleştirilmiş ve yapıma masalsı, gotik ve kasvetli bir hava katmış. Modellemeler özenli ve özgün bir şekilde hazırlanmış, animasyonlar kendi çaplarında çeşitliliklerinden dolayı sıcak ve göze hoş geliyor. Bu yüzden oyundaki öğeleri diğer oyunlarla karşılaştırmamız güçleşiyor. Tamamıyla kendi havasına alan bir yapım çünkü AVS. Oyundaki bazı ara videolar, çok güzel hazırlanmış ve ortam tamamıyla el çizimiymiş gibi görünüyor. Oyunun kendi ilerleyişinden çok da farklı olmayan bu videolar, ister istemez oyuncuya “neden oyunda bu şekilde değil?” diye sordurtabiliyor. Çünkü yapımda, bahsettiğim gibi çizim olanlar ve olmayanlar belli oluyor, fakat video da ise her şey bu ikisinin ortasında ve çok çekici görünüyor uyumluluğundan dolayı. Her şeye rağmen, bu durumun da bir artısı var. Oyunda her nesnenin üzerine işaretçimizi getirip “Acaba” lar ile başlayan sorular sormuyoruz kendimize. Yani oyunda işlevi olan her nesne, genelde kendini belli ediyor. Bu yüzden piksel avcılığı yapmamıza gerek kalmıyor. Yinede, bu durum bazı oyuncular için 'eksi' niteliği taşıyabilir, çünkü bu noktada oyun fazla basitleşiyor.

Yapımda kullanılan seslendirmeler profesyonelce hazırlanmış ve oyunun bu en büyük artılarından biri. Oyunda sürekli espri yapan Froderick ve her şeye farklı yorumlarda bulunan Mona, bu başarılı seslendirmeler sayesinde fazlasıyla sempatik birer karakter haline geliyorlar. 16’yı bulan diğer karakterlerin de seslendirmeleri, bir o kadar başarılı. Müzikler oyunla gayet uyumlu ve kaliteli fakat bir noktadan sonra can sıkabiliyor çünkü hep aynı telden çalıyor. Yani kasvetli, klasik şato müzikleri diyebiliriz. Yine de ortamların değişmesi ile müziklerin de değişmesi, bu durumun çekilmez bir hale gelmesini engelliyor.
Oynanış olarak yeni bir şeyler getirmeyen AVS, önceki macera oyunlarına benzer bir eylem ara yüzü kullanıyor. Nesneye sol tıkladığımızda “üzerine uç, eline al, konuş, tespit et” gibi seçenekler çıkıyor. Bu seçenekler kimi zaman, nesnelere göre değişiyor. Örneğin “eline al” kimi zaman “ itekle”, “ üzerini temizle” gibi seçeneklerle yer değiştiriyor. Fare ye sağ tıkladığımda ise envanterimiz çıkıyor. Envanter ara yüzü Mona'nın tabutu olarak görünüyor ve bu hoş duruyor. Mona bulduğu her şeyi yanına almıyor. Bu tür nesnelerin tabutta simgesi bulunuyor ve kullanacağımız zaman Mona yerlerini hatırlayıp, otomatik olarak o mekâna giderek, nesneyi alıp geliyor. Nesneleri birleştiremiyoruz fakat bazı durumlarda nesneleri karakter üzerinde kullanabiliyoruz. Örneğin çamaşır mandalını Froderick'in burnuna takıp, pis koktuğu için gitmek istemediği bir yere gitmesi için ikna edebiliyoruz. Bunun yanında oyunda kısa yollarda mevcut. Kapıların üzerine sağ tıkladığımızda otomatik olarak o mekâna giriyoruz veya odanın içinde gezerken 'boşluk' tuşu ile hızlı hareket edebiliyoruz. Çok sıkıştığımızda gözümüzden Bir şey kaçıp kaçmadığını anlamak için 'Tab' tuşuna bastığımızda, bulunduğumuz mekândaki tüm etkileşimli nesnelerin üzerinde bir simge çıkıyor. Oyunu menüden kaydedebiliyoruz ve menü çok klasik. Fazladan bir 'seçenekler' tuşu yok, bütün grafik ve oyun seçenekleri, tek menü de toplanmış. Bu durum ilkin kulağa pek hoş gelmese de oyuna başarılı bir şekilde entegre edildiğini ve sırıtmadığını söylemek gerek. Yapım, basitliklerine rağmen kesinlikle oyuncuyu sıkmıyor.

Kaynak: Level

Left 4 Dead

Left 4 Dead





Günümüz oyun yapımcılarının oyunlarda online içeriğe ağırlık verdiği, su götürmez bir gerçek. Grafik, senaryo, oynanış çatışmalarının yanına artık online içeriğin de eklenmesi, diğer yapımcıların da bu noktaya yüklenmesine sebebiyet verdi. Haliyle, oyuncular da bu akımdan etkilendi ve oyunlar, tek kişilik senaryolarından ziyade online içeriklerine göre alınmaya başlandı. Hatta bir oyunun başarılı sayılması, online içeriğinin başarılı olması anlamına geldi çoğu oyuncu için. İşte bu akımın yeni bir üyesi var ve belli ki kendisine online camiada sağlam bir yer edinecek.

Valve’ın son bombası (?) Left 4 Dead (L4D), akıcı oynanışı ve online getirileri ile şimdiden çoğu oyuncunun gözdesi oldu bile. Dolup taşan sunucular, farklı ve eğlenceli online deneyimi, yenilikçi sistemi ve akıcı oynanışı bu durumun gölge ve gövdelerinden. Fakat, çoğu oyuncu için yılın online oyun olan L4D, gerçektende bu sıfatı ve oyunculardan aldığı yüksek puanları hak ediyor mu? Oyunun aksiyon ve online etkisinden biraz kopup, kameramızı biraz daha yukarı kaldıralım ve neler olup bitiyor, durumlar dışarıdan nasıl görünüyor bakalım.
Valve’ın Source motoru ile hazırlanan L4D, aksiyon dozu yüksek bir video ile karşılıyor bizi. Video, başarılı grafik ve sahneleri ile oyuncuda oyuna dair büyük bir merak uyandırıyor. Öyle ki, o an videonun ortasından oyuna başlamak istiyorsunuz. Fakat zamane popülerliğinden (!) dolayı bizi online ağırlıklı bir yapım beklediği için, umudu çabuk kesip, online seçeneklerin ağırlıkta olduğu menüde göz gezdiriyoruz. Single player seçeneği tıkladığımızda, Valve’ın single player kısmını umursamadığını gösteren bir menüyle karşılaşıyoruz. Dört senaryo ve her senaryoda da beş kısım olmak üzere toplamda dört - beş saati geçmeyen bir oynanış sunan 20 bölümlük bir içerik sunulmuş. Yani L4D’ün senaryo bölümü, “gençler at koştursun” diye hazırlanmış. Bu durum, oyuncudaki oyuna bağlılık ve oynama hissini bir hayli düşürüyor çünkü en ufak sıkılma ve zorlukta, değil bir sonraki bölümü, direkt senaryoların final bölümlerini oynayabiliyorsunuz. Tek kişilik senaryo bölümündeki diğer seçenekler ise, klasik oyunlarda görebileceğimiz ‘zorluk’ ve ‘karakter seçimi’. Dört oynanabilir karakterin olması, oyuncuya farklı tecrübeler yaşatmıyor çünkü oyuncuların herhangi bir özel yeteneği ve özel durumu yok. Silahlarda dahi bir farklılık yok. Karakterlerin -olmayan- özel durumları üzerinde pek durmayıp, oyun içersindeki uyumluluklarına değinmek gerek hemen. Valve bu konuda iyi bir çıkarmış çünkü. Kendinizi o grubun içinde hissediyorsunuz fazlası ile. Grup içi yardımlaşmalar, konuşmalar arasına serpiştirilmiş espriler, oyuncuların birbirlerini kollaması gibi ihtiyaç da duyması yapıma başarı ile entegre edilmiş. L4D, tek başınıza bitirebileceğiniz bir oyun değil. Yüksek bir yerden düşerken son anda tutunup, gittikçe güç kaybederken grup arkadaşlarınızın sizi yukarı çekmesi, ağır bir saldırı sonucu yere düştüğünüzde sizi kaldırmak için kendilerini tehlikeye atmaları ve gerekirse sizi iyileştirmek uğruna kendi sağlık paketlerini feda etmeleri, baş zombiler (boss) tarafından ekarte edilmişken yardımınıza koşmaları, oyun içerisindeki grup hissini başarı ile yaratan ve daha önemlisi sizi oyuna bağlayan etkenlerden.

Oyundaki yeniliklerin (?) en önemlisi şüphesiz “yapay zeka yönetmeni”. Bu yönetmen sayesinde oyun kendini tekrar etmiyor ve zorluk bakımından abartılı noktalara ulaşmıyor. Eğer vasat bir oyun sergiliyorsanız, yönetmen üzerinize pek gitmiyor ve baş zombilerden ziyade basit ve az sayıda zombiyi üzerinize yollayıp, bol bol cephane yardımı yapıyor. Fakat başarılı bir oyun sergiliyorsanız, onlarca zombiyi hiç beklemediğiniz bir anda üzerinize salıp, baş zombilerle oyunun aksiyonunu üst noktalara çıkartıyor. “Ne kadar ekmek o kadar köfte”, “Nabza göre şerbet vermek” gibi deyimlerle desteklenebilecek olan yapay zeka yönetmeni, oyun dünyasında bir devrim olarak görülebilir. Oyuncuya göre değişen oyun içeriği, L4D’in en büyük artılarından bir tanesi.
Left 4 Dead, online içeriğiyle fazla ilgi gören bir yapım. Sistemi ile, hiç tanımadığınız oyuncularla grup çalışmasına itebiliyor sizi. Yapımın senaryosunu, internet üzerinden diğer oyuncularla oynayabiliyorsunuz. Ek olarak, yönetmenin belirlediği bir haritada, diğer oyuncularla belirtilen noktaya gitmek gibi seçeneklerde var. Senaryo dışında, “Play versus” modu ile, tekrar internet üzerinden oyuncular birbirleriyle kapışabiliyorlar. Bu mod, diğerlerine nazaran daha eğlenceli. “Survivers” ya da “zombies” takımlarından birine geçerek, ciddi anlamda eğlenceli tecrübeler yaşıyorsunuz. Zombilerden oynanabilir karakterler olarak dört baş zombi var ve oyun boyunca tüm bölümleri sırasıyla zombi ve survivor olarak oynuyorsunuz. Zombi tarafında oynarken hangi zombi olacağınıza yine yönetmen karar veriyor. Oynanabilir zombiler arasında boomer, hunter, smoker ve tank var. Kısaca özelliklerine değinecek olursak, boomer, oyuncuların üzerine kusarak, zombilerin hedefi olmasını sağlayıp, görüş açısını da engelliyor. Fakat tek mermi ile alt edilebildiği için, uzak mesafeden etkili olan bir zombi değil. Hunter, oyundaki en hızlı zombi. Yüksek ve uzun mesafelerden karakterlerin üzerine zıplayıp altına alarak, diğer bir survivor kurtarana dek kurbanını pençeleyerek öldüren bir zombi. Smoker, uzun dili ile karakterleri yakalayarak etkisiz hale getiriyor. Tank ise oyundaki en güçlü zombi olsa da, korkulacak derecede önemli bir zombi değil. Grup halinde akıllı davranırsanız, kolayca yenebileceğiniz bir zombi. Fakat yakın mesafede ve tek başınıza yakaladığınızda, fazla bir umudunuz yok demektir.

kaynak: level

Prince of Persia

Prince of Persia


Prince of Persia çoğu oyuncunun ilk göz ağrısıdır. İlk çıktığında yarattığı etkiyi seneler sonra çıkan diğer Prince of Persia oyunlarıyla katladılar. Etkileyici bulmacalar, aksiyondaki akıcılık, doğu esintisi taşıyan muhteşem müzikler... Bunlarla kazındı aklımıza çağdaş Prince of Persia oyunları. Şimdi ise yeni Prince of Persia’nın tanıtım videoları ve oyun içi görüntülerin ardından ağzımıza çalınan parmaklarca balı tükürme zamanı.

Prince of Persia yine kaotik dünyasıyla dikkat çekici. Oyun bu kaotikliğe uygun bir girişle başlıyor zaten. Bulanık görüntüler ve anlamsız konuşmalar eşliğinde Prensi çölün ortasında Farah’ı ararken, oyun boyunca yanımızda bulunacak hikayenin asıl kızı Elika ile tanışıyoruz. Elika ile daha ilk konuşmalarımızda anlaşılıyor ki prensin aradığı Farah’ın önceki oyunlardaki prenses ile alakası yok ve daha da kötüsü çöldeki yol arkadaşının, açıkçası prensin “yük” eşeğinin adı olduğunu öğreniyoruz. Önceki oyunlara gönderme yaparmış gibi iğrenç espri yapma metodundan doğan bir tiksinti oluşurken, Elika’nın başındaki belaya prensle beraber biz de ortak oluyoruz. Diğer bir deyişle; Elika babasının peşine taktığı askerlerden kaçarken prens de Elika’nın peşine takılıyor. Elika’ya tapınağa kadar eşlik ettiğimiz süre bir eğitim bölümü gibi geçiyor. Temel hareketleri ve bir - iki kombo öğrenerek geçiyor giriş kısmı. Fakat tapınağa girişimizin ardından asıl hikaye başlıyor. Tapınağın ortasında “Tree of Life”ı gördüğümüz anda Elika’nın babası kılıcını çekiyor. Kral, prens karşısındaki çaresizliğinden doğan son hamlesini “Tree of Life” üzerine yapınca karanlık ve yıkım bütün tapınağı ve çevresini eline geçiriyor. Bizim yapmamız gereken ise belli, bu kaos ortamını ve ölümcül yaratıkları yeryüzünden tamamen silmek...

Ubisoft yeni Prince of Persia’nın görsellerini yayınlandıktan sonra herkesin aklına kazınan grafikler beklendiği gibi göz alıcı. Çizgi-roman havasında tasarlanmış bütün karakterler. Prensin bütün animasyonları özenle hazırlanmış. Sadece aksiyon ağırlıklı sahnelerde değil, yürürken ya da Elika ile dar bir alanda yer değiştirecekleri zaman bile birbirlerine tutunarak yol vermelerine kadar ince detaylara dikkat edilmiş. Mekanlar karakter tasarımlarına göre daha gerçekçi bir şekilde hazırlanmış, böylece karakterlerin çizgi-romansal tasarımları daha da ön plana çıkarılmış. Savaş sahnelerinde ise yine dans edercesine kombolarla düşmanların hakkından geliyoruz.
Kombolardan konu açılmışken, komboların azlığı bir yana, yeni Prince of Persia’da kullanılabilecek tek silah elinizdeki kılıç ve eğer silahtan sayılırsa metal parmaklı bir eldiven. Kılıcımızın sıradan bir kılıç dışında hiçbir özelliği yok. Eldiven ise düşmanı havaya fırlatmak için ya da komboları bağlamak için kullanılıyor savaş sahnelerinde ama eldivenin asıl yararı sivri metal uçlarını yüksek duvarlara saplayarak aşağı süzülmek. Daha önceki Prince of Persia oyunlarında ki çeşitliliği düşünecek olursak, bu yeni oyunda oldukça kısır bir savaş sistemi oluşturulmuş. Silah envanteri de olmayınca bu durumu Elika ile örtbas çalışmışlar sanki. Elika savaşlara büyüleriyle eşlik ediyor(bizim kontrolümüzle). Ne yazık ki yaptığı tek büyü var. Yaptığı büyünün işlevselliğini göz ardı edemem; fakat sürekli aynı hareketler, aynı büyü... Kısacası savaş sistemindeki eksikliği Elika’nın komboları ya da sihirli gücü bile kurtaramamış.

Saldırı çeşitleri ise tuşlara dağıtılmış. Savaş moduna geçildiğinde X tuşu normal ataklar, A tuşu ile akrobatik ataklar ve B tuşu eldiven saldırılarını yapmaya yarıyor. Y tuşu ise Elika’nın büyü saldırılarını yapmak için kullanılıyor. Tek başlarına etkili olmayan bu saldırılar komboyla fazla hasar veriyor düşmanlara. Savunmak için kullanılan RT tuşuyla, savuşturulan bazı ataklara düşmanın verdiği açıklara göre karşı saldırı yapılabiliyor. Bu da savunma / saldırı sistemine bir dinamiklik getirmiş. Savaş modunda olmadığımız zamanlarda zıplamak için X tuşunu, asıldığımız platformlardan aşağı kaymak için RT tuşunu kullanıyoruz. Yönümüzü kolay bulabilmek için ise “Back” tuşuyla açılan haritadan waypoint’ler belirleyebiliyoruz.
Meşhur Persli prensimizin “cool” tavırlarının yerinde yeller esiyor yeni oyunda. Eski prense ne oldu bilinmez ama yeni prens tam anlamıyla çenesi düşük bir karakter. Oyun başlar başlamaz bunu hissettiriyor zaten. Oyuna eklenen diyalog özelliği ise bu durumu destekler nitelikte. Ara videolar ile bir solukta dinleyebileceğimiz bir diyalog cümle cümle ilerliyor bu yüzden. Her cümle arasında tekrar tekrar diyalog tuşuna basmak zorunda kalmak insanı çileden çıkartıyor. Yanı sıra prensin anlamsız esprileri can sıkıcı boyutta. Ekranın sol alt köşesinde sürekli yanıp sönen diyalog tuşunu gördüğünüz her an işkenceye dönüşüyor bir süre sonra. “Acaba bu sefer nasıl bir iğrenç espriye maruz kalacağım?” kaygısıyla dinliyoruz konuşmaları.

Önceki Prince of Persia’ların en can alıcı özelliği ise prensin akrobasi yeteneği ve bu yeteneği sayesinde çözülen bulmacalardı. Yeni Prince of Persia ise başlarda sadece prensin akrobasi yeteneğine yönelik platformlara sahip. Fakat ilerledikçe gördüğüm şey şu oldu: Oyun nasıl başlıyorsa öyle devam ediyor. Hiçbir bulmaca olmamasının yanı sıra, bir süre sonra bütün mekanlar aynı gelmeye başlıyor. Hep aynı hareketlerle aşılan birbirinin benzeri platformlar yüzünden Prince of Persia’yı bitirmek bir sabır testine dönüşüyor.

Genel bir bakış açısıyla yeni Prince of Persia, adı sömürülmüş ve beklentileri baltalamış bir oyun olarak Ubisoft’un defolu oyunlar sepetinde yerini alıyor. Görsel efektler ile gözlerimizi boyamışlar diyemem; belli ki görsellik üzerinde emek harcanmış. Senaryosu ve hikayenin geçtiği mekan sayesinde özgün ve etkileyici bir Prince of Persia evreni yaratılmış. Fakat bunların dışında, Prince of Persia’yı Prince of Persia yapan bulmacaların olmaması ve sürekli olarak platformdan platforma atlamak oyunu çizgisel kılıyor ve oyuncuya zaman kaybediyormuş hissini veriyor.

level

22 Aralık 2008 Pazartesi

2008′in en iyi oyunları

2008′in en iyi oyunları

E3 fuarı yaklaşırken, 2008′de oyunseverleri ekran başına bağlayan oyunlarla ilgili sıralamanın detayları da yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. İşte iz bırakan 5 oyun…

Oyun dünyasında bütün gözler önümüzdeki hafta Amerika’da düzenlenecek olan E3 oyun fuarına odaklandı. Yakın gelecekte çıkacak olan oyunlar, yeni projeler ve geçtiğimiz yılın bilançosunun tutularak oyunseverlerle paylaşılacağı fuar tüm dünyadan milyonlarca oyun tutkununu da bir araya getirecek.

Fuara doğru yaklaşılırken bu yılın en çok satanları ve çeşitli platformlarda en çok ilgi gören oyunları da belli olmaya başladı. 2008′de oyun dünyasına damga vuran oyunlar ve detayları şöyle:

Grand Theft Auto IV

GTA’nın son bölümü özellikle hikayesiyle dikkat çekti. Aynı zamanda da suçluların dünyasına eğlenceli bir bakış getirerek hem daha kolay oynanabilirlik, hem de önceki bölümlere oranla daha da detaylandırılmış ve keyifli hale getirilmiş sürükleyici bir oyun sağladı. Bu özellikleriyle yılın en popüler oyunu olmayı da fazlasıyla hakketti.



Lost Odyssey

Ölümsüz asker Kaim’in destansı hikayesi, klasik “role-playing” tarzıyla oyunun fanatiklerini mest etmeyi başardı. Mistwalker Studios tarafından sunulan oyun çoğu oyunsevere göre fazlasıyla ses getiren Final Fantasy’den bile daha iyi. Xbox 360 için sunulan oyun, grafikleri ve oynanabilirliği ile de ön planda.



The World Ends With You

Tokyo’da geçen hikayesiyle yılın en yenilikçi RPG’si oldu. Nintendo DS için tasarlanan oyun baştan sona kadar düşünülen her detayıyla kullanıcılara neredeyse kusursuz bir eğlenceyi sunmayı başardı.



Metal Gear Solid 4: Guns of the Patriots

Onun hakkında oyundan çok bir filme benziyor demek belki de daha doğru olurdu. Şaşırtıcı sonuyla tüm dikkatleri üzerine çeken oyun, dramatik hikayesinin yanında oynanabilirliği ile de savaş oyunları arasında zirveye tırmandı. PS3 üzerindeki etkileyici görselliğini de anmadan geçmemek gerekir.



Professor Layton and the Curious Village

Sevimli karakterlerin zekice hazırlanmış bulmacaları çözmekle boğuştuğu oyun, çizgi filmleri anımsatan görsel şöleniyle de Nintendo kullanıcılarına keyifli dakikalar yaşattı.

Call of Duty 5 Beta

Call of Duty 5 Beta




Çıkışına artık sayılı günler kalan efsane seri Call of Duty’nin 5. oyunu World at War için çoklu oyuncu beta sürümü herkesin erişebileceği hale geldi.


Xbox Live Gold kullanıcılarının da 11 Kasım’da çıkacak Call of Duty: World at War çoklu oyuncu beta denemelerine katılmasıyla kadro tamamlandı. Daha önce sadece PC oyuncularının katılabildiği açık beta aşaması, artık her iki platform için de açık. Online oynayamayan Xbox Live Silver üyelerinin pencerenin dışından hüzünle izlediği maçlar 11 Kasım’a kadar devam edecek. Siz de çoklu oyuncu beta müsabakalarına katılmak için buraya tıklayıp beta aşamasına kayıt yaptırabilirsiniz.

Çocuklar için yararlı ve zararlı oyunlar listesi açıklandı

Çocuklar için yararlı ve zararlı oyunlar listesi açıklandı

ABD’de Ulusal Medya ve Aile Enstitüsü, çocuklar için yararlı ve zararlı oyunlar listesini açıkladı. Blitz The League II, Dead Space ve Fallout 3, şiddet kategorisinde ilk üç sırada yer aldı

Dijital oyun endüstrisi 2007 yılında elde ettiği 1.27 milyar dolarlık toplam satış gelirini, yılın son aylarında yaşanan krize rağmen aşmayı hedefliyor. 2008’in üçüncü çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 26’lık büyüme yaşanan pazarda, 2008’in 100 milyon konsolluk satış rakamı ve 1.5 milyar dolara yakın gelirle kapatılması bekleniyor. İçinde bulunduğumuz haftalarda başta ABD olmak üzere Avrupa ve Uzakdoğu pazarlarında Noel ve yılbaşı dönemiyle birlikte satışların ciddi oranda artacağı bildiriliyor.

Oyun dünyasında yaşanan bu hareketli dönemde, ABD’de National Institute on Media and the Family (NIMF- Ulusal Medya ve Aile Enstitüsü) geleneksel olarak 13 yıldan bu yana hazırladığı ‘çocuklar için zararlı ve uygun’ oyunlar listesini yayımladı.

Aile yapısını tehdit eden, şiddet içerikli oyunların, uzmanlar tarafından değerlendirilerek kategorize edildiği listede, başı “Blitz The League II” çekiyor. Aslında bu oyun, içeriğini bir spor dalı olan Amerikan Futbolu’ndan alıyor. Buna karşılık oyunun zararlılar listesine alınmasına, oyunda verilen mesajlar ve şiddet içerikli taktikler yol açmış durumda.

Ebeveyn kontrolü

Dijital oyun dünyasında piyasaya çıkan oyunlarda genellikle hangi yaş grubuna uygun olduğuna göre bir listeleme yapılıyor.

Oyun kutularının üzerinde de, ilgili yaş aralıkları açık bir şekilde yazılıyor.

NIMF ise, yılbaşı sezonunda, bir başka ifadeyle, oyun dünyasının en canlı dönemlerinden birinde bu listeyi yayımlayarak etkinliğini daha da artırmayı hedefliyor.

Bu arada listede, 0-3 yaş arasından başlayarak belirli yaş gruplarına göre ‘uygun ve zararlı oyun’ listesi, detaylı olarak gerekçeleriyle sıralanıyor.

Listenin yer aldığı raporda, oyun dünyası hakkında bazı bilgiler de yer alıyor. Raporda tespit edilen bu noktalar şöyle sıralanıyor:

Dijital oyun dünyası, Google ve Yahoo gibi internet oyuncularının da piyasaya girişiyle ciddi oranda büyüyecek.

Sony PS2 ve PS3 konsolları, Nintendo Wii, Microsoft XBox 360’da ebeveyn kontrol programları bulunuyor.

İşletim sistemi tarafında Microsoft Vista ile Mac OS üzerinde de ebeveyn kontrol sistemleri var.

Dora the Explorer, Rock Band ve Guitar Hero, çocuk-aile oyunları kategorisinde kıyasıya rekabet içinde.

25-34 yaş arasında kadınların dijital oyunlara olan ilgisi ciddi oranda artmış durumda.

Çocuklar için zararlı oyunlar

Blitz The League II PS3 ve Xbox 360

Dead Space PC, PS3 ve Xbox 360.

Fallout 3 PC, PS3 ve Xbox 360

Far Cry 2 PC, PS3 ve Xbox 360

Gears of War 2 Xbox 360

Left 4 Dead PC ve Xbox 360

Legendary PC, PS3 ve Xbox 360

Resistance 2 PS3

Saints Row 2 PC, PS3 ve Xbox 360

Silent Hill: Homecoming PC, PS3 ve Xbox 360

10 yaş ve üzerine tavsiye edilen oyunlar

All Star Cheer Squad Nintendo DS ve Wii

Animal Crossing Wii

FIFA Soccer 09 Nintendo DS, PC, PS2, PS3, PSP, Xbox 360 ve Wii

Hasbro Family Game Night PS2 ve Wii

High School Musical 3 Nintendo DS, PC, PlayStation 2, Xbox 360 ve Wii

LittleBigPlanet PlayStation 3.

Nancy Drew PC

NBA LIVE 09 PSP, PS2, PS3, Xbox 360 ve Wii

NCAA Basketball 09 PS2, PS3 ve Xbox 360

Samba de Amigo Wii

13 yaş ve üzeri tavsiye listesi…

Guitar Hero World Tour PS2, PS3, Xbox 360 ve Wii

Rock Band 2 PS2, PS3, Xbox 360 ve Wii

Rock Revolution Nintendo DS, PS3, Xbox 360 ve Wii

Shaun White Snowboarding Nintendo DS, PS2, PS3, PSP,

Xbox 360 ve Wii

Spider-Man: Web of Shadows Nintendo DS, PC, PS2, PS3,

PSP, Xbox 360 ve Wii



Kaynak:milliyet

Resident Evil 5 Demo


Capcom’un popüler korku/aksiyon serisinde yeni perde açılmak üzere. Peki mart ayında çıkacak olan oyunun demosu ne zaman yayınlanacak?

Resident Evil 5 için bir deneme sürümünün Xbox 360 oyuncuları ile 5 Aralık‘ta buluşacağı duyuruldu. Ne yazık ki ilk etapta sadece Japonya‘dan bağlanan ve Xbox Live Gold üyeliği bulunan oyuncular merakla beklenen RE5′in tadına bakabilecek. PlayStation 3 ve Xbox 360 platformlarına çıkacak olan Resident Evil 5′in Avrupa ve ABD demolarının ne zaman geleceği söylenmezken, Japonya sürümünden “kısa bir süre sonra” yayınlanacağı belirtildi. Oyunun tam sürümü ise 13 Mart’ta Avrupa’ya gelecek.

Oyun Haberleri

Dead Rising 2 Oyunu
Gta 4 Oyunu
Warhammer 40,000: Dawn of War II
Pro Evolution Soccer 2011 tanıtıldı
Warrior Epic
Empire: Total War
Football Manager 2011
Tekken 6
Gothic 3 - Forsaken Gods
Super Street Fighter II Turbo HD Remix (X-Box 360)
Disaster: Day of Crisis
NBA 2K8
Uefa Euro 2008
The Sims 3
A Vampyre Story
Left 4 Dead
Prince of Persia
2008′in en iyi oyunları
Call of Duty 5 Beta
Çocuklar için yararlı ve zararlı oyunlar listesi açıklandı
Resident Evil 5 Demo
Crysis: Warhead
2011 Yilinda Cikacak Oyunlar
Resistance 2
Need for Speed: Undercover
Fable 2

Crysis: Warhead

Platform: PC
Tür: Action
Multiplayer: Yok

Yayıncı: Electronic Arts
Yapımcı: Crytek Studios
Çıkış Tarihi: 2008 Eylül

Notlar/Açıklamalar (Türkçe veya İngilizce):
2007’nin En Başarılı Oyunlarından Birinin Devamı Bu Sonbaharda PC’lerinizde Olacak

Maksimum özgürlük, maksimum patlama ve maksimum Psycho! Electronic Arts Inc. (NASDAQ: ERTS) ve ödüllü bağımsız stüdyo Crytek, bugün hikayesi 2007 yılının en başarılı birinci şahıs aksiyon oyunlarından Crysis’e paralel olarak ilerleyen Crysis Warhead®’i duyurdular. Sonbaharda PC’lere özel olarak piyasaya çıkacak olan Crysis Warhead, Crytek’in Budapeşte stüdyosunda geliştirilen ilk oyun ve Crytek’in CryENGINE® 2 teknolojisinin yeni, geliştirilmiş ve optimize edilmiş versiyonunu kullanıyor.

“Crysis geçen sene piyasaya çıktığında hem oyunculardan, hem de yayın kuruluşlarından aldığımız tepkiler bizleri çok memnun etti,” diyor Crytek CEO ve Başkanı Cevat Yerli. “Ancak stüdyomuzun ana prensiplerinden biri daima çıtayı yükseltmek olmuştur. Warhead ile hikaye anlatımımızı ve oyun performansını daha da ileri taşımaya odaklandık ve bunu yaparken bir yandan da Crysis’te herkesin sevdiği serbest dolaşım imkanını ve görsel olarak etkileyici grafikleri korumayı da ihmal etmedik.”

“EA Partners programında isteyebileceğimiz en iyi sonuçlardan biri Crytek gibi dünya çapında ün yapmış bağımsız bir stüdyonun bizimle çalışmaya devam etmeyi tercih etmesidir,” diyor EA Partners Başkan Yardımcısı ve Küresel Genel Müdürü David DeMartini. “Crysis inanılmaz bir oyundu ve bu isim beraberinde mükemmel bir seriyi de getirecek. Bu yıl Crysis Warhead sayesinde Crytek ile birlikte yepyeni bir hit yaratmaktan daha heyecan verici bir şey düşünemiyorum.”

Crysis Warhead’de oyuncular Crysis’in en akıllarda kalıcı karakterlerinden biri olan Çavuş Sykes’ın, ya da diğer bir adıyla ‘Psycho’nun nano-giysisine bürünecekler. Delta Force ekip arkadaşı Nomad’den daha dik kafalı ve agresif olan Psycho’yu yönetecek olan oyuncular, Psycho’nun orijinal oyundaki olaylarla aynı zamanda gelişen hikayesini oynayacaklar ve adanın diğer tarafındaki yaşamın tahminlerinden çok daha zorlu ve heyecan dolu olduğunu görecekler. Neyse ki Psycho’nun nano-giysisi de yeterince güçlü, hatta Psycho tamamen özelleştirilebilir silahlar ve yepyeni taşıtlar da dahil olmak üzere daha geniş imkanlara sahip olduğundan oyuncular içine girdikleri koşul ne olursa olsun üstünlüklerini kurmayı başarabilecekler. Crysis Warhead, bu yeni ve heyecanlı tek kişilik seferin yanı sıra yeni çokluoyuncu içeriğine de sahip olacak. Daha fazla ayrıntı için yaz aylarını bekleyin.

2011 Yilinda Cikacak Oyunlar

2011 Yilinda Cikacak Oyunlar

2008 yılının son günlerini yaşadığımız bu hafta çıkacak oyunlara baktığımızda (Savage Moon, 100 Classic Book Collection), gözümüzü artık 2011'a dikmenin zamanının geldiğini anlıyoruz. Aşağıda Ocak, Şubat ve Mart aylarında piyasaya çıkması beklenen oyunların bazılarının çıkış tarihlerini bulabilirsiniz. Çıkış tarihleri onaylanmış olmasına rağmen ertelemeler yaşanabileceğini hatırlatırız.


6 Ocak

Star Ocean: Second Evolution -PSP-
Saints Row 2 -PC-

9 Ocak

The Lord of the Rings: Conquest -Xbox 360, PS3, PC, NDS-
X-Blades -PC, PS3, Xbox 360-

16 Ocak

Mirror's Edge -PC-
SOCOM: Confrontation -PS3-

23 Ocak

50 Cent: Blood on the Sand -PS3, Xbox 360-
Skate 2 -Xbox 360, PS3-
Neopets Puzzle Adventure -PC, DS, Wii-

30 Ocak

Aion: Tower of Eternity -PC-
Dragon Age: Origins -PC-
C.I.D 925: An Ordinary Life -PS2, Wii, PC

6 Şubat

New Play Control! Pikmin -Wii-
ShellShock 2 : Blood Trails -PC, Xbox 360, PS3-

13 Şubat

Deadly Creature -Wii-
F.E.A.R. 2: Project Origin -PC, Xbox 360, PS3-
Last King of Africa -DS-
Mushroom Men -Wii, PC, DS-
Cryostasis: Sleep of Reason -PC-
RACE Pro -Xbox 360-

20 Şubat

Street Fighter IV -PS3, Xbox 360-
The Sims 3 -PC-
The Wheelman -PC, Xbox 360, PS3

27 Şubat

Killzone 2 -PS3-

13 Mart

Resident Evil 5 -PS3, Xbox 360-
Afro Samurai -PS3, Xbox 360-

20 Mart

GTA: China Town Wars -DS-

31 Mart

Madworld -Wii-

Resistance 2

Resistance 2


Bildiğiniz gibi, günümüzde piyasaya çıkan oyunların büyük bir çoğunluğu, yeni nesil konsollara ve PC'ye aynı anda hazırlanıyor. Çok az sayıda oyun sadece bir platform için yapılsa da, işte o oyunlar yapıldıkları platformların tüm özelliklerini gösterme şansına sahipler. PlayStation 3 sahipleri de 2 sene önce, konsolun piyasaya çıktığı tarihte böyle bir oyunla tanıştılar, bu oyun Resistance Fall of Man'di. Bir shooter oyununda aradığınız her şey vardı; soluk aldırmayan bir aksiyon, sizi karakterlere bağlayacak dramatik sahneler, hiç görmediğimiz bir birinden değişik silahlar, gerilim unsuru korkunç düşmanlar, sağlam online destek ve uzun süre kendini oynatmayı bilen bir oyun.
Yapımcı Insomniac, Resistance 2'nin resmi çıkışını açıkladığında ve şu ana kadar çıkardıkları seri oyunlarda gösterdikleri başarıyı Resistance serisinde bir gömlek üste çıkaracaklarının sözünü verdiklerinde hepimiz heyecanlanmıştık. Çünkü bilenler bilir, Insomniac, değim yerindeyse, sözünün eri bir firmadır. Gerçekten de Resistance 2 verdikleri sözün mühürlü bir belgesi gibi piayasaya düştü. Oyun, hem birinci oyundaki güzel öğeleri kaybetmemiş, hem de oyun sektöründe adından uzun süre konuşturacak bazı yeniliklerle donanmış.
Dramatik Atmosfer
Resistance 2 konu olarak ilk oyunun bittiği yerden devam ediyor. Chimera'lara Avrupa'da ağır hasarlar veren kahramanımız Nathan Hale, Sentinels adındaki grupla birlikte savaşın Amerika ayağına hareket ediyor. Sentinels, aynı Nathan Hale gibi virüsten etkilenmiş askerlerden oluşan bir takım. Nathan Amerika'da Chimera'ya karşı savaşırken aynı zamanda virüsten etkilenen kendi vücuduna karşı da bir mücadele veriyor.
Oyun her açıdan yeni mekan tasarımlarına uyum sağlayan bir şekil almış. Amerikanın renkli coğrafyası oyunda dramatik bir şekilde öne alınmış. Oyunun renk paleti bile değiştirilmiş ve daha pastel ve daha renkli bir hava yaratılmış. Uzun mesafelerdeki görselleri bile kalite kaybı olmadan görebiliyor oluşumuz, oyuna ayrı bir canlılık ve gerçeklik katmış. Ayrıca arka planlardaki devasa Chimera gemileri ve savaşın şehirlerde devam ettiğini görebiliyor oluşumuz oyunu daha da bir zenginleştirmiş. Birincisine göre atmosfer olarak çok daha renkli ve dramatik bir oyun Resistance 2.
Oyundaki değişikliklerden birisi, ilk oyunda kullandığımız taşıtları artık kullanamıyor oluşumuz. Taşıt kullanımı kalkmış olsa da karşılığında oyuna eklenmiş olan inanılmaz büyüklüklerdeki düşmanlar oyunu daha heyecanlı yapmış. Bu 'Bölüm Sonu Canavarları' diyebileceğimiz dev düşmanlar, korkutucu ve tehlikeliler. O kadar ki; bir gökdelen boyutundaki Leviethan, ölmek bilmeyen dev Titanların birer oyuncak gibi görünmesine sebep oluyor. Leviethan düşmanlarımızdan sadece birisi tabii ki. Ravenger, Fury, Chameleon, Grim, Goliath ve daha niceleri yep yeni tasarımlarıyla oyuna eklenmiş durumdalar.


Resistance'ı Resistance yapan en önemli unsulardan birisi olan yaratıcı silahlar Resistance 2'ye ustaca taşınmış. İlk oyundaki silahlarımız yeni tasarımları ve eski işlevleri ile oyuna dönerken, ağzınıza layık yeni bir kaç silah da emrinize amade olarak yeni oyuna eklenmiş. Splicer, disk şeklinde bir testere fırlatırken aynı zamanda yakın dövüşlerde düşmanlarımızı biçmeye yarıyor. Bellock, bomba fırlatırken, Maksman uzun mesafe atışlarda en yakın dostumuz haline geliyor.

Need for Speed: Undercover

Need for Speed: Undercover


arış oyunu deyince belki de akla ilk gelen oyun Need For Speed serisi. Yıllar geçtikçe rakipleri arttı, artık tek rakibi Test Driver'lar değil, onun yerine Project Gotham Racing, Grid gibi çeşitli ve sağlam rakipleri var. İşin kötü yanı Need For Speed bunlara rakip olamayacak seviyelere emin adımlarla gidiyor.

Çok büyük içtenlikle söylüyorum ki, Fifa gibi bu oyunun da yeniden dirileceğine çok inanıyordum. Sonuçta çok zengin, köklü ve bizi şaşırtmaya alışık bir firma Electronic Arts. Özellikle 1 hafta öncesinde Dead Space'i oynarken, bu oyuna karşı ümitlerim daha da artmıştı, ancak işte EA bu, bir anı bir anını tutmuyor maalesef. Şimdi çok düzenli, çok geniş ve açıklayıcı bir yazı yazma hevesi içerisinde olmama karşın oyunda geçen saatlerim ve yıpranan sinirlerim sonucu "Bu kadar yazmasam da olur." düşüncesine girdim. O yüzden direkt bilgilere yönelik, biraz daha çorba edasında bir yazı yazacağım. Şunu da belirteyim ki; oyunu açarken anormal iyi niyetli ve hevesliydim. Büyük sitelerin-dergilerin verdiği düşük notları anlamıyordum. Bunun bir sebebi de, hiçbir yazıyı okumamış olmam. Prensip olarak bir inceleme yazacaksam, onla ilgili hiçbir yazıyı okumam, çünkü etkilenme durumu olabilir ve yazı özgünlüğünü kaybeder, her neyse, diyeceğim şudur ki...

Bombardıman Başlıyor...

O grafikler nedir? 2008 senesindeyiz! Konsolumuzun adı Xbox 360, PlayStation 2 falan değil! Nasıl yani? Benim için serinin bir numaralı oyunu olan Need For Speed Hot Pursuit 2 ile çok rahat grafikleri kıyaslayabilirim. İşin trajedik yanı Hot Pursuit 2'nin çıkış yılının 2002 olması. Grafik hatalarından bahsetmiyorum bile, güneşin saçma sapan yansıma açıları gerçekten de gözleri bozuyor. Underground'la başlattıkları ve giderek diğer oyunlarda da yayılan ıslak yerler olayı, kuru yerlerde de devam ediyor ve dazlak gibi parlıyor her bir yer. Bir sokak durup dururken neden parlar?





Bu senaryo nedir? Çirkin Betty'ye taş çıkaracak çirkinlikteki Maggie Q ve yeteneksiz yandaşları oyun boyunca bize videolarda eşlik ediyorlar. Çok içtenlikle söyleyebilirim ki, hikayeden bir şey anlamadım. Gizli polisiz, ancak o ne karman çorman bir senaryodur. Madem gizli polisiz o zaman niye polisler ikide bir peşimize takılıyor? Ben polissem hız ihlali de yaparım kardeşim, belki hırsız kovalıyorum... Bir de illa ki gerçek insan niye kullanıyorsunuz videolarda, bu kadar yeteneksiz üçüncü sınıf kişileri oynatacaksanız, bunun yerine video koyun daha iyi. Hatta hiçbir şey koymayın o da daha iyi...

Hırsız kovalamak demişken…

Evet, iyi bir şey de diyeceğim tam şu anda, lütfen alıcılarınızın ayarıyla oynamayın. Hırsız-polis modu gibi bir şey var Live seçeneğinde ve Xbox Live'da Quick Game seçeneğinden başkasını kolay kolay kullanmayan beni bile başında tutmuş durumda. Ancak yine de Live'da yabancı rakiplerimle kapışırken onlar adına üzüldüm. Hadi ben oyunu inceleyeceğim diye incik cincik etmeliyim. Peki sizin zorunuz ne? O oyunun o kadar durmasına ne gerek var Xbox'ın DVD ROM'unda?

Fable 2

Fable 2


Fable'ın diğer RPG oyunlarına göre farkını benim gibi tüm RPG severler rahatlıkla anlayabilir. Fable 2 sayesinde sonunda Non-life karakterlere bir son nokta koyuyoruz.Artık karakterimizinde bir özel yaşamı var! Türkçesi ile Masal diye adlandırabileceğimiz bu oyun bize şimdiye kadar yaşamadığımız RPG deneyimleri yaşatmaya kaldığı yerden devam ediyor! Gelin bizi ''Yaşayan bir evren'' kavramına en çok yaklaştıran RPG oyunu Fable 2'yi inceleyelim!

Brightwood

Fable 2'nin yaşayan bir evren olduğunu daha öncede belirttim. On sene önce gördüğünüz bir kampı ziyaret ettiğinizde , yeni insanların geldiğini ve kampın bir köye dönüştüğünü göreceksiniz.On sene sonra burası tamamen yıkılıp yakılmış olabilir veya büyüyüp gelişmiş bir şehire dönmüş olabilir! Şehirden uzak bahçeli evinizde kahramanınızı bir haftalık dev uykusuna yatırdıktan sonra dışarı çıktığınızda bahçenizdeki ağaçların,bitkilerin büyüdüğünü ve belkide meyvelerin oluştuğunu görebilirsiniz.Gelelim yeni ''Ownership'' sistemine.





Ownership

Fable 2'nin RPG oyunlarına getirdiği bir yeni özellik ise ''Sahiplenme'' diye adlandırabileceğimiz ''Ownership''. Örneğin geldiğiniz bir şehirdeki seyyar satıcıların arabalarını belli bir para ile alabiliyoruz. Seyyar satıcı dediğime bakmayın , isterseniz şehrin en güzel ve gösterişli dükkanını , evini satın alabiliyorsunuz! Satın aldığınız iş yerleri sizin için çalışıyor ve kazandığı parayı size veriyor. Satın aldığınız evleri ise isterseniz kiraya verebiliyorsunuz veya dilerseniz kendiniz tek başınıza veya ailenizle oturabiliyorsunuz! Furniture Shop'lar sayesinde evimize istediğimiz gibi eşyalar alıp dekor yapabiliyoruz.Sahip olduğumuz dükkanlarda ürünleri sahip indiriminden yararlanarak çok daha ucuza alabiliyoruz.Bunu etkiliyen birçok unsur var.Örneğin bir NPC sizden korkuyorsa %15 indirimli satıyor veya sizi çok seviyorsa aynı şekilde indirim yapıyor.

The Hero

Peter Molyneux'un altını çizerek söylediği gibi oyuna başlarken bizden karakterimizin cinsiyetini seçmemizi istiyor. Cinsiyet seçiminden sonra Fable'da olduğu gibi Fable 2'dede çocuk olarak bir şehirde başlıyoruz . Oyunda yaptığımız neredeyse her hareket kişiliğimizi belirliyor.

Oyunda dilersek iyi dilersek kötü bir kahraman olabiliyoruz bu tamamen size kalmış.
Açık bakarsak oyunda önümüze iki seçenek sunulucak , iyi ama fakir bir kahraman yada kötü ama zengin bir kahraman olarak yolumuza devam edeceğiz. Herneyse , çocukluk zamanlarımızda önümüze gelen tavuklara tekme atmak adımızın o köyde & şehirde 'Chicken chaser' diye anılmasına sebep olucaktır.Aynı zamanda tavukları tekmeliye tekmeliye kötülük puanlarıda kazanacağız.Bu gibi küçük unsurlar oyunu etkiliycektir.Oyunda bize verilen çoğu quest bizim kararımıza bırakılıyor , örneğin dev örümceklerin olduğu depodan NPC'nin eşyalarını korumak görevi yerine bir başka kişiden aldığımız ''Depoyu yak'' görevini yapabiliyoruz.Karakterimiz topladığı iyilik & kötülük puanları ile şekil değiştiriyor.Çok kötülük işliyen karakterler şekil değiştiricekler ve yavaş yavaş şeytanımsı bir hava uyandırıcaklar.Aynı şekilde iyi karakterlerde meleğimsi bir hava sunacak.

Oyunu iyi kahraman yada kötü kahraman olmak diye tanımlamak yanlış olur çünkü kahramanımızın onlarca özelliği var.Bunları kısaca özetlemek gerekirse ; çocuksuluk , şişmanlık , kas , güç , sevilme oranı , popülerlik , takma adımız , güzellik , bakımlılık diye uzar gider! Oynadığınız zaman boyunca doğal olarak sık sık yaralanıcaksınız , yaralarımızı kilo yapmayan iksirlerden içerek kapatabiliriz veya yemek yiyerek yaralarımızı hızlıca kapatabiliriz. Yemekler oyunda çeşitli ve herkes önce daha fazla ''Health Point'' (Sağlık) verdiği için etlere yönelicektir.Bu hatayı ben yaptım siz yapmayın yoksa kahramanım niye obez diye ağlarsınız.Genelde sebzelere yönelmenizi tavsiye ederim.Fable 2'de karakterimizin kilosuda mevcut bu yüzden yediklerimize dikkat etmeliyiz. . Yediğimiz yemeklere göre kilomuz değişiyor kilolardan kurtulmak için birçok yöntem bulunuyor. Alchemy mağazasında aldığınız bazı pahalı iksirler , sebze yemekleri , ağır silahlar taşımak , bol bol koşmak ve kavga etmek oyunda kalori yakmanıza yardım eden unsurlardan sadece birkaçı.

21 Aralık 2008 Pazar

Fracture Oyunu Hilesi

Fracture Oyunu Hilesi

Oyunu durdurup yukarı, sağ, sol, aşağı, yukarı, sol, sağ, aşağı tuşlarına bastığınızda kostümünüz değişmiş olur. Eğer işlemi doğru olarak yerine getirdiyseniz onay efektini duyacaksınız.

Spore Oyunu Hile Kodu

Oyun esnasında Ctrl + Shift + C’ye basarak konsolu açın ve aşağıdaki kodları girin. Konsolu kapamak içinde X’e veya Esc’ye basın.

150 DNA puanı:
addDNA

Para arttırma:
moreMoney

Tüm göstergelerinizi doldurma:
refillMotives

Tüm süper silahlar:
unlockSuperWeapons

Tüm uzay ekipmanları:
spaceCreate

Karakter sonları:
setConsequenceTrait (karakter adı)

Gün ve saati gösterme:
SetTime (1-24),(0-59)

Kullanıcı ayrıntılarını gösterme:
toggleCaptureUI

Kamera modu:
freeCam

Siyah – beyaz görüntü:
styleFilter -filmNoir

Normal görüntü:
stylefilter -none

Tüm hilelerin listesi:
help

Tüm komutların listesi:
help (komut)

Komutlar için açıklayıcı notlar:
help -full

Tüm hileleri inaktif etme:
killallhints

Sims 2: FreeTime Oyunu Hile Kodu

'Neighborhood' (komşu) ekranındayken Ctrl + Shift + C’ye basarak konsolu açın ve aşağıdaki kodları girin.



1,000 simoleon:
kaching

Arazi yükseltme:
modifyneighbourhoodterrain

NBA 2K9 Oyunu Hile Kodlari

'Features'dan 'Codes'u seçerek aşağıdaki kodları girin.



2K Sports takımı:
2ksports

NBA Development takımı:

nba2k

Visual Concepts takımı:
vcteam



Superstars takımı:

llmohffaae


ABA topu:

payrespect